|
|
|
İnsan kendini yanlızca insanda tanır...! GOETHE |
|
|
|
|
|
|
|
Burayı Kesinlikle Tıklamayınız...!(Haberler) |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
Bir kör bir köre yol gösterirse ikiside çukura yuvarlanır...
MATTHEW HENRY
Bir sofist olan Protagoras, “İnsan her şeyin ölçüsüdür” diyerek, doğruluğun insanlara göre değiştiğini ileri sürmüştür.Ki insanlık tarihini incelediğimizde Tanrının koyduğu bir ölçüyü ayarlayamayan Havva ile Ademin sonuç olarak kendilerini ölçüyü ayarlayıcı konumda bulmalarıyla hayat yoluna başlanmıştır.Elbette ölçü olan insandır.Yaşanılan dönemin şartları(sosyal hayat,kültürel hayat,siyasal durumlar dini inanç vs,) ve buna paralel olarak zihniyet ölçünün unsuru konumundadır.Rasyonalizme göreyse doğru bilginin olanaklı olduğu ve doğru bilginin ölçütünün tek kaynağının akıl olduğu vurgulanır.Bu doğrultuda rasyonalist filazoftlardan Sokrates: Aklın, değişmez ve gerçek varlığın bilgisine doğuştan sahip olduğunu, Platon: Zorunlu, kesin, genel geçer bilginin var olduğunu, bu bilgilerin de ideaların bilgisi olduğunu,Aristoteles: Bilgi edinme yetisinin akıl olduğunu. Ancak akıl bilgiyi taşıyan değil, üreten bir yeti olduğunu,Hegel:Doğru bilgiye hiçbir deneye başvurmadan, yalnızca düşüncenin sınırları içinde kalınarak ulaşılabileceğini ileri sürer. KA-TOTH der ki insan yaşadığı çağın koşullarındaki ölçüyü karşısındaki insandan insana değişen ölçünün bilgisine varamayarak akıl yolu ile diğerine kıyasla edindiğin doğru bilginin gereği gibi davranmaz isen ölçüsüz kalmış olursun.
İşte hayat ritüelinin bireylerde disosyatif haline getirtilen meblalarını bu zihniyetle incelemek yaşamın sistemini değiştirmeyecek olsa bile Kendimize Olan İzimizi Kaybetmememize olanak sağlayacaktır.Günümüz yaşamında akıl almayacak kaosları görmezden gelerek örselenmek yerine insanları tanıyarak değer yargılarımızı ortaya koymak sağlam bir duruş oluşturmamız demektir.
Gonca Elmas Akay… YAZDIĞI “KARA FATMA” DERS KİTABI OLDU
Anonim tarih 13.08.2011, 16:00 (UTC) | |
Gonca Elmas Akay… YAZDIĞI “KARA FATMA” DERS KİTABI OLDU
Sinema yapımcısı ve yazar Gonca Elmas Akay, Kurtuluş savaşında savaşıp ilk rütbe alan kadın subayın yaşamını anlatan “Kara Fatma” isimli kitabıyla satış listelerinde üst sıralara çıkıyor.
Kitabın tüm gelirini Mehmetçik vakfına bağışlayan Gonca Elmas Akay, emeğinin karşılığını aldığı övgülerle ve gençliğe tarihini bir nebze olsa da anlatabilme gururuyla yoluna devam ediyor. Uşak Üniversitesinin “Kara Fatma” isimli romanın yardımcı ders kitabı olarak okutulması kararı, Gonca Elmas Akay için önemli bir övünç kaynağı oldu.
“Geleceğimizi emanet edeceğimiz gençlerimize bu vatanın nasıl ve hangi şartlarda savaşılarak kurtulduğunu, bugünlere nasıl getirildiğini, çekilen acıları anlatmak için önemli bir eser” diye bahsettiği “Kara Fatma” isimli romanın, Uşak Üniversitesinden gördüğü ilgi dolayısıyla hayli memnun.
Türk kadının her dönem kahraman olduğunu söyleyen Gonca Elmas Akay “Kara Fatma’nın bu kitapla hatırlanmasından gurur duyduğunu ve 8 Mart Dünya Kadınlar Gününde Kara
Fatma’nın, ilgili makamlardan 2011 yılında “Yılın Kadını” olarak ödül alması gerektiğini söyledi.
Kara Fatma’nın üzerinden 90 yıl geçmesine rağmen kadın, eş, anne, asker, subay, Kahraman kadın olarak, kadınlar gününde ödülü hak eden en önemli kişi olduğunu vurguladı.
GONCA ELMAS AKAY KİMDİR
Ankara’da doğdu. Gazi Üniversitesi Ekonomi Bölümünden mezun oldu. Uzun yıllar muhtelif bankalarda üst düzey yönetici olarak görev yaptıktan sonra çeşitli senaryo ve hikayelere imza attı.2009 yılında “Konak” adlı gençlik filminin yapımcılığını üstlendi.
Gençlere uyuşturucunun zararları konusunda mesajlar veren film, 11.Uluslararası Altın Safran Belgesel Film Festivalinde Emek ödülünü, Filmmor Kadın Filmleri Festivalinde Jüri Özel Ödülünü kazandı. Şimdilerde “Benim en büyük eserimdir” dediği Kurtuluş savaşı cephesinde çarpışıp rütbe alan ilk kadın subay Fatma Seher’e, Kara Fatma isimli romanında yeniden hayat verdi. | | |
|
Domino korkusu
DHA tarih 01.02.2011, 23:47 (UTC) | | Domino korkusu
16 Ocak 2011
Kuzey Afrika ülkelerinden Tunus’ta diplomalı işsizlerin bir aydır sürdürdüğü sokak eylemlerinin ardından 23 yıllık otoriter Devlet Başkanı Zeynel Abidin bin Ali’nin Suudi Arabistan’a kaçarak iktidarı bırakması, bölgedeki diğer Arap ülkelerinde de “domino etkisi” paniğine yol açtı. İlk listede demir yumrukla yönetilen Mısır, Cezayir, Ürdün ve Fas bulunuyor. Ürdün’de 5 bin kişi, Tunus’taki eylemcilerle benzer bir şekilde hayat pahalılığını protesto eden gösteri düzenledi. Mısır’da bir grup protestocu, “Bin Ali, Mübarek’e uçağının hazır olduğunu söyle” diye sloganlar attı.
333 TÜRK'E ÖZEL TAHLİYE
23 YILLIK İKTİDARI BİR GECEDE SONA ERDİ
TUNUS'TA YASEMİN DEVRİMİ / FOTO GALERİ
TUNUS KARIŞTI / WEB TV
ABİDİN BİN ALİ SON TATİLİNİ BODRUM'DA YAPMIŞTI / WEB TV
Kasabaya kuşatma
23 yıldır ülkeyi demir yumrukla yöneten Zeynel Abidin bin Ali’nin önceki gün Suudi Arabistan’a kaçmasından ilk etkilenen ülke Ürdün oldu. Ürdün’de Maan kasabasında en az 5 bin kişi, gıda fiyatlarına aşırı zam yapılması ve hayat pahalılığı nedeniyle başbakanın istifası talebiyle protesto gösterisi düzenlendi. Gösteriler henüz Kraliyet’e yönelmedi. Ancak İsrail medyası, Kral Abdullah’a başkaldıran göçebe Arap kabilelerinin ordu ile karşı karşıya geldiğini ve askeri birliklerin ülkenin güneyindeki Maan kasabasını kuşattığını ileri sürdü.
Mübarek şakası
Mısır’da ülkede bulunan Tunusluların, Tunus büyükelçiliği önündeki gösterisi bir anda Mısır Devlet Başkanı Hüsnü Mübarek aleyhine protesto gösterisine döndü. Tunusluların gösterisine katılan yüze yakın Mısırlı, “Zeynel Abidin Bin Ali, Mübarek’e söyle uçağı hazır”, “Tunuslular dinleyin sırada Mısır var” diye sloganlar attı. 4 dönem iktidarda bulunan ve 5’inci dönem de adaylığını koymaya hazırlanan 82 yaşındaki Mısır Devlet Başkanı Hüsnü Mübarek için yapılan bir şaka da ülkede hızla yayılıyor. Mısır sosyal medyasında yayılan şakada “Tunus lideri Zeynel Abidin bin Ali, Mısır’ın tatil cenneti Kızıldeniz kıyısındaki Şarm el Şeyh kasabası üzerindeyken inmeye kalktı ancak Mısır’a gelmek için değil, yolcu almak için (Mübarek’in villası kast edilerek)” deniliyor.
Cezayir ve Fas
Tunus’taki sokak eylemleri geçen hafta komşu ülke Cezayir’e de şeker ve yağ fiyatlarında zam protestosu olarak sıçramıştı. Diplomalı işsizler diye adlandırılan işsizliğin rekor seviyelere ulaştığı Cezayir ve Fas’ta da iktidarlar diken üzerinde Tunus’u takip ediyor. /_np/2736/12432736.jpg
Önce hanedanın mülkleri yağmalandı
Kaosun hakim olduğu Tunus’ta ilk önce Zeynel Abidin bin Ali ve ailesine ait mülkler yağmalandı. First La dy Leyla bin Ali’nin kardeşi Belhassen Trabelsi’nin Sokra kentindeki malikanesi yakıldı ve en küçük eşyaya varıncaya kadar yağmalandı. Tanklar desteğindeki ordu birlikleri kamu binaları çevresinde güvenliği sağlamaya çalışıyor. Kentin ana tren istasyonu tamamen yakıldı, süpermarketler ve işlerleri de yağmalandı. Kaosta, sömürge dönemi eski “patron” Fransızlar birinci hedef gözetiliyor. Fransızlara ait işyerleri ve binalar özellikle saldırıya uğruyor.
2 günde 3 başkan
23 yıldır 10.5 milyon nüfuslu ülkeyi demir yumrukla yöneten Zeynel Abidin bin Ali önceki güne kadar iktidar koltuğunda oturuyordu. Bin Ali Suudi Arabistan’a kaçtı, ardından 1999’dan bu yana Başbakanlık koltuğunda oturan teknokrat Muhammed Gannuşi, vekaleten devlet başkanlığını üstlendiğini ilan etti. Hatta Gannuşi, ülkedeki muhalefet partileriyle koalisyon görüşmelerine de başladı. Öğlen saatlerinde ise Tunus Anayasa Kurulu, anayasanın 57’nci maddesine dayanıp, Devlet Başkanlığı’na Başbakan’ın vekalet edemeyeceğini belirterek 87 yaşındaki Meclis Başkanı Fuad Mebaza’yı vekaleten Devlet Başkanı atadı. Anayasa Kurulu ayrıca, 45 ile 60 gün arasında da erken genel seçim ilan etti. Kurul’un atadığı yeni lider yemin ederek göreve başladı. Ancak bu karışıklığa rağmen, Tunus’ta ilan edilen 2 devlet başkanı çatışma içine girmedi. Göstericilerin ise her iki ismin de eski lider bin Ali’nin yakın çalışma arkadaşı olması nedeniyle liderliklerini kabul edip etmeyeceği bilinmiyor.
Leyla Dubai’de akrabaları otelde mahsur
Suudi Arabistan’ın Cidde kentine kaçan Zeynel Abidin bin Ali’nin eşi Leyla’nın Dubai’de olduğu belirtiliyor. Bu arada, Bin Ali hanedanına mensup bir grubun ise Fransa’da Marne-la-Vallee’de Disneyland Hotel’de mahsur kaldığı ve korkudan ülkelerine dönemedikleri açıklandı.
Bin Ali’yi halk eylemlerini arkasına alan askerin iktidardan uzaklaştırdığı da ileri sürülüyor. Bu görüşe destek olarak, son bir aydır devam eden şiddet olaylarında askerin göstericilere ateş açmaması ve bin Ali ülkeden kaçarken askeri helikopterlerin eskortluk yapması gösteriliyor.
Facebook’ta örgütlendiler
TUNUS’ta Zeynel Abidin bin Ali iktidarını deviren protestocuların örgütlenmesini Facebook ve YouTube gibi sosyal paylaşım siteleri sağladı. Wikileaks’te yayınlanan Zeynel Abidin bin Ali ve eşi Leyla ile ilgili ABD’nin hazırladığı yolsuzluk kriptoları da patlama noktasını oluşturdu. Bu belgeler de Facebook ve YouTube üzerinden yayıldı. Twitter’dan gelişen olayları, fotoğrafları paylaşan aktivistler, toplumda dayanışma ve birlik hissinin oluşmasını sağladı. Ayrıca Batı dünyası bir aydır süren isyana pek ilgi göstermezken, yayınında Tunus olaylarına geniş yer veren Katar mahreçli El Cezire televizyonu bir anlamda isyanı taze tuttu. Bu nedenle Tunus’u iyi bilen siyasi yorumcular, “Her ne kadar ülkenin milli çiçeği dolayısıyla Yasemin diye adlandırılsa da bu devrimin adı Facebook devrimidir” diyor.
Firarlı isyan: 42 ölü
Manastır Cezaevi’nde mahkûmların çıkardığı yangın isyana döndü. Gardiyanların açtığı ateş ve yangın nedeniyle 42 kişi öldü. Geri kalan mahkumlarsa firar etti. Mehdiye Cezaevi’nde çıkan isyanda da 5 kişi ölünce, cezaevi yönetimi olaylar büyümesin diye bin tutukluyu serbest bıraktı. /_np/2737/12432737.jpg
Son tatil Bodrum’da
TUNUS’un devrik Devlet Başkanı Zeynel Abidin bin Ali, son tatilini Bodrum’da yapmıştı. Eşi Leyla Trabelsi ve çocuklarıyla Bodrum’a gelen Bin Ali’yi sadece DHA görüntülemişti. Bin Ali ve ailesi 27 Temmuz 2010’da Bodrum’un Torba Koyu’ndaki Case Del Arte Otel’e yerleşmişti. Aileye, bu tatilde akrabaları ve 8 koruma eşlik etmişti. Günlüğü 20 bin dolardan kiralanan Cobra Queen adlı 45 metrelik lüks ahşap yat ile Bodrum ve Gökova’nın koylarını gezen Bin Ali için olağanüstü koruma önlemi uygulanmıştı.
Cidde’de ‘Misafir’
Tunus’un devrik Devlet Başkanı Zeynel Abidin bin Ali’nin kaçışı da büyük heyecan yarattı. Önce ailesiyle birlikte Fransa’nın Korsika havaalanına inmek istediği haberleri geldi ancak Fransa’nın reddetmesi üzerine uçağın İtalya’nın Cagliari Havaalanı’na indiği açıklandı. İtalyan yetkililer, uçağın Tunus’tan geldiğini doğruladı ancak içinde Zeynel Abidin bin Ali’nin bulunmadığını açıkladı. Esrarengiz uçak yakıt alarak İtalya’dan ayrılırken, Zeynel Abidin bin Ali, Suudi Arabistan’da ortaya çıktı. Suudi Arabistan, Tunus liderinin Cidde kentinde ‘misafir’ edildiğini açıkladı.
Tunus’a seslenecek
/_np/2738/12432738.jpg
TUNUS’taki Yasemin Devrimi, başta Arap ülkeleri olmak üzere tüm dünyada şok dalgaları halinde hızlı tepkilere neden oldu. Devlet Başkanı Zeynel Abidin bin Ali’nin ülkeden kaçmasının ardından ilk olumlu mesaj ABD’den geldi, Uluslararası tepkiler şöyle:
ABD: Başkan Barrack Obama, Tunus halkının cesaretini ve onurlu duruşunu alkışladığını açıkladı, en erken zamanda seçim yapılmasını istedi.
LİBYA: Resmi haber ajansı Jana: “Tunus Devlet Başkanı Zeynel Abidin bin Ali devrim lideri kardeşi ile telefonda görüştü. Kaddafi kardeş Tunus halkına seslenecek.”
AB: Tunus halkının demokrasi taleplerini tanıyor ve destekliyoruz.
FRANSA: Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy, eski sömürgeleri için kabineyi olağanüstü topladı. Zeynel Abidin bin Ali sığınma hakkı isterse kabul etmeyecek.
İNGİLTERE: Tunus için ilk 48 saat çok önemli.
SUUDİ ARABİSTAN: Kral Abdullah’ın ofisi, devrik Tunus lideri Zeynel Abidin bin Ali Tunus’daki olaylar nedeniyle misafir ettiğini açıkladı.
CEZAYİR: Hükümet sessiz, medya Tunus’taki protestoculara tam destek verdi, “Arkaik diktatörlüklerin olduğu Arap ülkelerine ders oldu” yorumunu yaptı.
Binlerce turist perişan
Tunus, özellikle Fransız, İngiliz ve Alman turistlerin rağbet ettiği Akdeniz ülkelerinden. Halk devriminin ardından Tunus havasahası kapatılınca binlerce turist ülkede, Tunuslular da yurtdışında mahsur kaldı. Göstericilerin eski sömürge gücü Fransız hedeflerine saldırması yabancı turistlerin ülkeden kaçışını hızlandırdı. Tunus Havayolları’nın seferlerini iptal ettiği yolcular İstanbul Atatürk Havalimanı’nda da görevlilerle tartışıp milli marşlarını okudu.
Adını da söktüler
23 yıldır yönettiği Tunus’tan kaçmak zorunda kalan Cumhurbaşkanı Zeynel Abidin bin Ali’nin adı havalimanından silindi. İtfaiye erleri TAV Havalimanları Holding’in geçen Ekim’de yapımını tamamladığı Enfidha-Zine El Abidine Ben Ali Uluslararası Havalimanı’nın girişindeki harfleri tek tek yerinden söktü. TAV Havalimanları Holding’in 2047 yılına kadar işleteceği havalimanında 782 personel çalışıyor. Bu personelden 30’ü ise Türk vatandaşı. | | |
|
'Burda Ölürsem Savaş Çıkar' Abdullah Öcalan'ın avukatlarıyla yaptığı görüşmenin notları örgüte yakın internet sitelerinde yayınlandı.
Anadolu Ajansı tarih 01.02.2011, 23:45 (UTC) | |
03 Ocak 2011 / 10:22
Terörist Abdullah Öcalan, "Demokratik Özerk Kürdistan" projesini açıklayan Demokratik Toplum Kongresi'ni, eleştirerek, "Özerklik projesi daha iyi sunulabilirdi. Kırmızı kitapçık şekklinde ele alınması tehlikelli olabilir. Bu tarz yarar yerine zarar getirebilir. Bizim bayrakla işimi olmaz. Demokratik özerklikten kastımız Kürtler'in siyasi bir statüsünün belirlenmesidir" dedi.
Ölümünün sonsuz bir savaş nedeni olacağını ileri süren Öcalan, örgütün kuruluş aşamasında kendileri ile birlikte hareket eden Pilot Necati'nin Atatürk'ün manevi kızı Sabiha Gökçen'i kaçırma teklifinde bulunduğunu söyledi. Öcalan, İmralı'da nasıl ölürse ölsün, bunun cinayet gibi algılanacağını belirterek, "Yarın ne gelişeceği belli değil, hatta başbakana da yönelebilir. Çünkü ben kendi tecrübemden de biliyorum. Öylesi bir süreçte Özal öldürüldü, yarın Erdoğan da öldürülebilir, yarın darbe de olabilir ülkede" dedi.
Avukatları ile üç hafta aradan sonra görüşen Öcalan, Demokratik Özerklik ve iki dilli yaşama yönelik değerlendirmelerde bulundu. Fırat Haber Ajansı'nda yayınlanan Öcalan'ın açıklamalarındaki önemli satır başları şöyle:
SABİHA GÖKÇEN'İ KAÇIRALIM DEMİŞTİ: Necati'nin bizimle olduğu bir yıl çok önemli bir yıldı. Mutlaka bilinmesi ve araştırılması gerekir, bir de ölüm şekli, kimin onu öldürdüğünün araştırılması çok önemli. Bu, birçok şeyi netleştirir. Ajan olup-olmadığı belirsizdir, ajan ise durum değişir. Bizimle olduğu dönemde bize "Sabiha Gökçen'i kaçıralım" demişti. Kaçıralım deseydim anında kaçırırdı. Bunu yapsaydık bizleri de Deniz Gezmişler gibi ortadan kaldırırlardı.
PROJE İYİ SUNULMADI: DTK'nın basit ve dar şekilde demokratik özerkliği kırmızı kitapçık şeklinde ele alması tehlikeli olabilir. Bu tarz, yarar yerine zarar da verebilir. Onlar çözüm projelerini ortaya koydular, buna karşı Türkiye'deki milliyetçi güçler ayağa kalktılar. Onların sinir uçlarına dokunmuş deniliyor. Her iki taraf da sertleşerek çatışmaya gidebilirler. DTK'nın demokratik özerklik taslağı erken, acele oldu.
SON SAVUNMAMDAN RAHATSIZ OLDULAR: Son yazdığım savunmamdan rahatsız olmuş olabilirler. 22 Aralık'ta müdüriyete teslim ettim. Toplam 792 sayfa. Herhalde AİHM'ye gönderirler. Bundan dolayı kıyamet koptu. Herhalde hükümet, MGK bundan rahatsız oldu. MGK bunun için sert bir bildiri yayınladı.
Savunmamın ismini "Kürt Sorunu Ve Demokratik Ulus Çözümü" koydum. Çözüm önerilerini toplam dokuz başlıkta topladım. Demokratik özerklik bu başlıklardan sadece bir tanesidir. İsmi, Kürt Sorunu ve Demokratik Modernite Çözümü olalabilir. Bu tabi ki genel isimdir. Altında da "Demokratik Ulus Olmak" ibaresi olabilir.
ERDOĞAN GLADİO İLE UZLAŞTI: Tansu Çiller Gladio'ya teslim olmuştur. Gladio, Erbakan ile Ecevit'i tasfiye etti. Erdoğan ise Gladio ile uzlaştı. Ben kitabımda Başbakan'ın pozisyonunu da bir uzlaştırma pozisyonu olarak belirtiyorum. Benim kafamda Başbakanın durumu tam net değildir; acaba AKP Gladio'yu etkisizleştirdi mi, yoksa Gladio'ya teslim mi oldu? Kitabımda AKP ile Gladio'nun uzlaştığından bahsediyorum.
ÖLÜMÜM SAVAŞ NEDENİ OLUR: Benim burada ölümüm sonsuz bir savaş nedeni olur, sonsuz bir savaşı başlatır. Yarın öbür gün deprem bile olsa ve ben burada ölürsem bu yine savaş nedeni sayılacaktır. Ya da burada birisi bana saldırırsa bu bir savaş nedeni sayılacaktır. Ya da ben normal bir hastalıktan da ölsem bu bir komplo sayılacaktır. Ama ben şunu diyorum; "İmralı'da ölmek yok öldürülmek var." Burada her türlü ölüm, öldürmek olarak algılanır, PKK bunu böyle algılar. Sonuçta nasıl ölürsem öleyim öldürülmüş olurum, çünkü burası cezaevi.
ERDOĞAN'DA ÖLDÜRÜLEBİLİR: Yarın ne gelişeceği belli değil, hatta başbakana da yönelebilir. Çünkü ben kendi tecrübemden de biliyorum. Öylesi bir süreçte Özal öldürüldü, yarın Erdoğan da öldürülebilir, yarın darbe de olabilir ülkede.
SÜREÇ TERSİNE DÖNER: Yarın ne olacağı hiç belli olmaz. Bu nedenle Mart diyorum. Hatta Mart'tan önce de olabilir. Bu sadece benimle ilgili değildir. Yarın devlet saldırır on gerilla öldürür, yine süreç böyle provokasyonlarla tersine döner, bu nedenle çözüm için acele etmek gerek.
OCAK'TA ÖNEMLİ GELİŞMELER OLACAKTIR: Yarın olağanüstü bir durum gelişmezse, bir engel çıkmazsa çözüm gelişebilir, önemli gelişmeler olabilir. Ocak ayında yine engelleme olmazsa çözüme yönelik önemli gelişmeler olacaktır. Seçimden sonra çözüm de derinleşebilir.
KÜRTLER YOK OLMA NOKTASINA GELİR: AKP ne kadar Kürtlerden daha fazla oy alırsa, Kürtlerin oyu ne kadar daha az olursa o zaman AKP "Kürtleri ben temsil ediyorum, Kürtler bir şey istemiyor" diyecektir. Bu durumda da Kürtlerin talepleri, statüleri büyük tehlikeye girer, Kürtler geriler, yok olma noktasına gelirler.
MİSİLLEME HAKKI KULLANILIR: Yeni diyalog döneminde birbirlerine karşı herhangi bir saldırının olmaması gerekiyor. Sadece misilleme haklarını kullanabilirler. Yani o saldırırsa diğeri, diğeri saldırırsa o misilleme hakkını kullanabilir.
BAYRAKLA UĞRAŞMIYORUZ: Demokratik özerklik kavramı sanıyorum bazı kesimleri rahatsız ediyor. Burada demokratik özerklikten kasıt, Kürtlere bir statü belirlemesidir, yani Kürtlerin bir statüye kavuşturulmasıdır. Burada biz sınırlarla, bayrakla, bu tür şeylerle uğraşmıyoruz.
YENİ BİR DEVLET DOĞRU DEĞİL: Devleti bölmek istemiyoruz, biz demokratik Türkiye ile bütünleşmek istiyoruz, bunun için çaba sarf ediyoruz. Bayrak bir simgedir. Bizim için çok önemli değildir. Bayrak egemen sınıfların simgesidir. Biz egemenler gibi, egemen sınıflar gibi bakmıyoruz. Bu olaylarda etrafında dolandıkları bir dil var; bu dil, Türkiye'de ulus-devletin oluşturduğu bir dildir. Devletin yanına yeni bir devlet, bayrağın yanına yeni bir bayrak doğru değildir. Bu bir tuzaktır, bundan uzak durulmalıdır. | | |
|
Öcalan 'çıldırdı'
DHA tarih 01.02.2011, 23:39 (UTC) | | 23.11.2010 08:47
İşte Öcalan’ın Diyarbakır Belediye Başkanı Baydemir'e sarfettiği, saklanan çok ağır sözler
Geçtiğimiz hafta avukatlarıyla görüşen Öcalan’ın “Silahlı mücadele miadını doldurdu” diyen Diyarbakır Belediye Başkanı Baydemir’e gösterdiği tepki PKK’ya yakınlığıyla bilinen ANF’de yayınlamştı. Ancak, Öcalan’ın sarfettiği ağır sözler ve tehditlerin ajans tarafından saklandığı ortaya çıktı.
Baydemir’e tehditler savuran Öcalan, “Gençlerin öfkesinden de mi çekinmiyor? Diyarbakır gençlerini bilirim, ağzını yırtarlar. Gidip anlatın. Deyin ki, Apo vicdan sahibidir ama taviz vermez, bunlara karşı çok acımasızdır. Şarlatanlığın, soytarılığın gereği yok. Ya kapsamlı özeleştiri versin ya, derhal istifa etsin” diyor
12 Kasım’da İmralı’da avukatlarıyla görüşen terör örgütü lideri Abdullah Öcalan’ın “Silahlı mücadele miadını doldurmuştur” diyen Diyarbakır Belediye Başkanı Osman Baydemir’le ilgili kamuoyuna yansıyandan çok ağır ifadeler kullandığı öğrenildi. Öcalan’ın görüşmeyle ilgili sözleri 14 Kasım’da PKK’ya yakınlığıyla bilinen Fırat Haber Ajansı’nın (ANF) internet sitesinde yayınlanmıştı. Ancak Öcalan’ın Baydemir’e karşı kullandığı tehdit içeren ağır ve sert ifadelerinin haberden çıkarıldığı ortaya çıktı. İşte Öcalan’ın başta Baydemir olmak üzere bazı BDP’li ve Demokratik Toplum Kongresi eşbaşkanları Aysel Tuğluk ve Ahmet Türk’e sarfettiği o sözler:
“Bazen öyle şeyler oluyor ki, çok şaşırıyorum. İşte Osman çıkıyor kendi işi olmayan bir konuda söz söylüyor. Çıldırıyorum. Söyleyecek söz bulamıyorum kerizler mi. Kalkıp silahlı güçler miadını doldurmuş diyorsun, silahlı güçler miadını doldurduğunda sen düşünmüyor musun o koltuğunda iki ay oturabilir misin, AKP seni bırakır mı? Hem parası, hem olanakları, hem gücü var.
‘Ya bir gücün uzantısı ya da şovmen...’
Bu hakkı kendinde nasıl bulursun. Sen Kürdistan’ın en önemli en büyük şehrinin Diyarbakırın belediye başkanısın ancak zerre kadar Kürtlerle ilgin yok. Çoğunuzun durumu da bundan farklı değil. Oyun kurmuşlar sizin altınızı oyuyorlar, farkında değilsiniz. Çoğunuzun durumu da bundan farklı değil. Hepinizi kendi başınıza bıraksak hiçbir şey yapamazsınız, doğru düzgün birşey yapacağınız da yok. Şimdi size de soruyorum, benim aklıma şu geliyor, bu adam ya bir yerlere dayanıyor, sahte liderliğe oynuyor, bir gücün uzantısı, birilerinin adamı ya da böyle basın karşısında şov yapan, şovmen, hophop, işgüzar biri mi? Benim aklıma başka birşey gelmiyor. iki seçenek var, siz ne diyorsunuz? (Avukatlar Öcalan’ın bu sorusuna, “Bizce ikincisi olabilir” diye cevap veriyor. Öcalan devam ediyor.:)
‘Kendilerini oyunlarla öldürtmek mi istiyorlar’
Doğru ben de öyle düşünüyorum. Ama burada bir oyun var. AKP referandumdan önce bağır bağır bağırmadı mı sivil toplum örgütleri cesur olsun, ön plana çıksın demedi mi. İşte senin yaptığın buna hizmet ediyor. Bunlar bu oyunlara gelerek kendilerini düşürdükleri tehlikeyi farketmiyorlar mı, yani güvenliğini sağlamadan siyaset yapmakla kendilerini oyunlara gelerek öldürtmek mi istiyorlar.”
‘Ona anlatacaksınız, yoksa sizi sorumlu tutarım’
“Osman’ın önünde üç seçenek var; Bir, ya derhal istifa eder gider Diyarbakır’da o AKP’ye yakın STK’larda çalışır. İki, kapsamlı, samimi bir özeleştiri verir, görevinde kalır. Üç, gider evinde oturur, işine gücüne bakar. Bunları gidip kendisine anlatacaksınız, gidip bizzat konuşacaksınız. Anlatmazsanız aksi taktirde sizi sorumlu tutarım. Bunlar bu tür açıklamalar yaparak tasfiye planının değirmenine su taşıyorlar. Basın da bilinçli olarak bunları ön plana çıkarıyor. (Avukatlar araya giriyor: Zaten bu konuşmayı da bir tv programında sıkıştırma sorular üzerine yaptı.)
‘Gençlerin öfkesini bilmiyorlar mı?’
“Türk basını çok tecrübeli hemen o eğilimi ön plana çıkarıp, “İşte muhatap alınması gerekenler bunlardır” diyor. Bunlar hiçbir şeyden de korkmuyor lar mı? Gençlerin öfkesinden de mi çekinmiyorlar? Ben Diyarbakır gençlerini bilirim, onun ağzını yırtarlar, müsaade etmezler. herkes kendi işini yapacak. Kandil’in bile üstesinden gelemediği bir konuda sen nasıl böyle olmalı dersin, kurucusu sen miin?Bunlar ahlaki değil, saygısızlıktır. Siz de gidip bunları anlatacaksınız, kendilerine diyeceksiniz ki, Apo vicdan sahibidir ama bu tür şarlatanlıklar karşısında da asla taviz vermez, bunlara karşı çok acımasızdır, Şarlatanlığın, soytarılığın gereği yok. “
‘Yoksa korkunç katliamlar olurdu’
“BDP’nin de Kandil’in de sizlerin de vereceğiniz mesajlar bu anlamda çok önemlidir. Çoğu zaman bizimkilerin, Kandil’in, BDP’nin, Kışanakların, Ahmetlerin kullandıkları dil Hükümeti de devleti de zor durumda bırakıyor. Bu dil burada bizim işlerimizi de zorlaştırıyor. Ben bütün bunları BDP’ye de yazdım, kendilerini ağır da eleştirdim. İşte bu nedenle ben her fırsatta demokratik siyaset akademisi diyorum ne kadar yerine getiriliyor bilmiyorum. Burada devletle olgun bir dil geliştiriyoruz. Karşılıklı saygı temelinde birbirimizi anlıyoruz. Bu olmasaydı korkunç katliamlar gelişirdi. Öyle parti kurma falan, toplantılar yapma, bunları bırakalım bir yana Kürt sözcüğünü bile ağzınıza alamazdınız. Hatta sizin avukatlığınızın da güvencesi benim. Rahat geliş gidişinizi de burada konuştuk, bu konuda güvence aldım.” | | |
|
Eski MİT'çi anılarını yazdı
Can Dündar-Milliyet tarih 01.02.2011, 23:34 (UTC) | | 21.12.2010 11:27
Anılarını kitaplaştıran 85 yaşındaki eski MİT'çi Nuri Gündeş, çarpıcı iddialarda bulundu:
Anılarını “İhtilallerin ve Anarşinin Yakın Tanığı” adıyla kitap halinde yayımlayan Osman Nuri Gündeş, Ağca’nın uyarıya rağmen kaçırıldığını, Gülen okullarında CIA ajanlarının öğretmen olarak görev yaptığını,
Abdullah Öcalan’ın İtalya’dan itibaren MİT’in kontrolünde olduğunu, ASALA ile savaşacak elemanlar için Çankaya Köşkü’nün altında atış poligonu oluşturulduğunu yazdı
Önemli ipuçları taşıyor
Osman Nuri Gündeş 85 yaşında bir eski istihbaratçı...
1964-1986 yılları arasında Milli İstihbarat Teşkilatı’nda çalışmış.
1977-1984 arası, yani 12 Eylül’e uzanan fırtınalı dönemde ve 12 Eylül sonrasında İstanbul’da MİT Bölge Başkanı olarak görev yapmış.
Tansu Çiller döneminin Başbakanlık İstihbarat Başdanışmanı olarak tanıyoruz kendisini...
Gündeş, teşkilatın en çok tartışılan isimlerinden biri...
Adı, Hiram Abas-Mehmet Eymür’le çekişmeleri ve yeraltı dünyasıyla ilişkili olduğu iddialarıyla sık sık gündeme gelmişti.
Gündeş, 1950’li yıllardan başlayan anılarını “İhtilallerin ve Anarşinin Yakın Tanığı“ adıyla kitaba döktü.
500 sayfalık bu anılarda kendisinden “Başkan“ diye söz eden Gündeş, kitabında 27 Mayıs, 12 Mart ve 12 Eylül döneminin önemli olaylarına yer veriyor; bu arada MİT içindeki hesaplaşmaya da geniş yer ayırıyor.
Cevabı merakla beklenen bazı soruların cevapları yine verilmemiş olsa da, Mumcu, Kışlalı, Aksoy, Üçok gibi birçok cinayet, sadece zikredilip “sır verilmeden” geçilmiş olsa da, yazım ve dizgi hatalarının yanı sıra, Oktar Cerit diye Yılmaz Özdil‘in fotoğrafının basılması gibi hatalar bulunsa da Gündeş‘in anıları önemli ipuçları taşıyor.
Yakın tarihin bir istihbaratçı tanığının sunduğu bu ipuçlarından bazılarını buraya almak istedim.
GÜLEN OKULLARI
‘CIA ajanları öğretmen maskesiyle görev yapıyor’
Gündeş, kitabında Fethullah Gülen hareketini Moon tarikatına benzetiyor.
Amerikalıların Kore’yi işgal ettikten sonra, Güney Kore’yi sömürgeleştirebilmek için Hıristiyan Moon tarikatını kurduklarını, böylece nüfusu Budistlikten vazgeçirip Hıristiyan yaptıkları gibi tarikat aracılığıyla dünyada komünizm karşıtı bir blok oluşturduklarını söylüyor. Gülen‘in de Komünizmle Mücadele Derneği’nden yola çıktığını, Büyük Ortadoğu Projesi kapsamındaki ülkelere öncelik verdiğini hatırlatıyor.
“Sonra CIA, cemaatin faaliyetlerini Rusya’ya yönlendirdi” diyor.
Şu satırlar kitabın “Fethullah Gülen gerçeği“ bölümünden:
Fethullah Gülen gerçeği
“Gülen cemaati tarafından özellikle de Türk cumhuriyetlerinde açılan okullarda diplomatik pasaportlu Amerikalı CIA ajanları ‘İngilizce öğretmeni’ diye barındırılıyor. Bu işbirliği, Türkiye’de yapılan üst düzey resmi bir toplantıda, bizzat Fethullahçı okul yöneticisi tarafından itiraf edildi. Toplantıda MİT temsilcisi de bulunduğu halde, olay karşısında sessiz kalındı. Durum, devletin resmi olarak yayımladığı kitapla da belgelendi.”
Öğretmen kılıklı CIA ajanları
“Yer: Ankara’daki Başkent Öğretmen Evi...
Ev sahibi: Milli Eğitim Bakanlığı Yurt Dışı Eğitim-Öğretim Genel Müdürlüğü...
Konu: Yurtdışında açılan Türk okullarının sorunları...
Toplantıya başta Milli Eğitim Bakanı olmak üzere bakanlığın bütün üst düzey bürokratları katılıyor.
Dahası Başbakanlık’tan, MİT’ten, Dışişleri Bakanlığı’ndan temsilciler ve yurtdışında okul açmış bazı kimseler de var.
Bu toplantıda Özbekistan’da 18 okul açmış bir şirket sahibi okullardan bahsederken ‘Fethullahçılara ait okullar’ dedi; Türk Milli Eğitimi buna seyirci kaldı. Bu arada okulların müdürü, Amerika’nın Özbekistan’daki bir uygulamasını dile getirdi:
‘ABD, “dostluk köprüsü“ adı altında getirdikleri 70 kişilik öğretmen grubuna diplomatik statü kazandırmış. Özbekistan’da diplomatik pasaportla bulunan ABD’li öğretmenlerin çoğu, Gülen cemaatinin okullarında çalışmaktadır. “İngilizce dil öğretmeni” olarak gözükmekte iseler de esasen Amerikan Gizli Servisi’nin güdümünde görev yaptıkları ve çalıştıkları ülkelerde Pentagon’da üretilen Amerikan politikalarının uygulamasının baş ajanları görevlerini sürdürmektedirler. Onların İngilizce hocalığı sadece maske görevleridir. Örneğin Kırgızistan’da da 60 kadar Amerikalı “öğretmen” vardır.’”
ÖCALAN’IN YAKALANIŞI
‘Apo İtalya’dan itibaren MİT’in kontrolündeydi’
Gündeş anılarında Öcalan’ın Türkiye’ye getiriliş sürecine de değiniyor. Burada tanıklığı yok; ancak “ilk ağızdan öğrendiği“ ilginç bir bilgiye yer veriyor.
İşte o satırlar: “Yunan yetkililer, Şubat 1999’da Kenya’da Yunanistan Büyükelçiliği rezidansından Öcalan’a sığınma sağlanmasıyla ilgili sorumluluğu kabul ettiler. Ama MİT’in bu işte rolünün büyük olduğunu unutmamak gerekir. Başkan’ın ilk ağızdan öğrendiğine göre Öcalan, İtalya’dan itibaren MİT elemanlarının kontrolüne girmiştir.”
“Öte yandan her şeyi iyi hesap eden Pentagon acaba Öcalan’ı Türkiye’nin başına bela etmek için mi teslim etmeyi planlamıştı?”
“Bunu zaman gösterecektir.”
BAY PİPO
Çankaya Köşkü’nün altındaki atış poligonu
Gündeş’in kitabındaki önemli bölümlerden biri de ASALA ile mücadele için istihdam edilen “şahıslar”la ilgili...
12 Eylül döneminde Çankaya Köşkü’nde, Devlet Başkanı Evren‘in damadı Erkan Gürvit’in sorumluluğunda ASALA ile mücadele için MİT’ten bağımsız bir birim oluşturulduğu biliniyordu. Gündeş, bu birime ilişkin ilginç ayrıntılar veriyor. Bu arada burada görevli şahısları angaje edenler arasında “Bay Pipo“ namlı Hiram Abas‘a da ismini vermeden atıf yapıyor. Okuyoruz:
MİT’teki Özkurt
“Bir akşam Atatürk Havaalanı’nda iken, MİT Bölge Başkanlığı havaalanı sorumlusu, telaş içinde Osman Başkan’ı buldu. ‘Özkurt’ adında bir Türk gencinin yurtdışından girişte pasaport polisine takıldığını ve ‘Ben MİT’in Beyrut elemanıyım’ dediğini söyledi.
Başkan, bu meçhul adama Beşiktaş’ta eski Çırağan Oteli’nde yer ayırtıp oraya götürmeleri emrini verdi. Teşkilatın her bölümüyle temas kuruldu; yurtiçi ve yurtdışında takma adla da olsa teşkilatın böyle bir elemanı yoktu.
Kola kapaklarından hedef
“İlk mülakat sonucu alınan ham bilgilere göre bu genç adam hakikaten birileri tarafından ASALA ile mücadele için angaje edilmişti. ‘Özkurt’ adındaki bu genç ve birkaç arkadaşına Çankaya’da eğitim yaptırıldığı, hatta orada bodrum katında geniş bir salonun atış poligonu gibi kullanılmak için hazırlanmış olduğunu, bu uydurma poligonda kendilerine koka kola kapaklarını hedef yapıp tabancayla atış eğitimi yaptırdıklarını anlatmıştı. Kendilerini angaje eden şahısları tarif ediyordu. Aralarında pipolu ve teneke sesli olanı tespit edilmişti:
O, Bay Pipo’ydu.
Gündeş ayrılmak istemiş
“Osman Başkan hemen Ankara’ya gitti ve bunun sakıncalarını anlattı. Ekipler birbirini tanımadan karşılıklı çatışmaya bile girebilirlerdi. Bu, bir skandal yaratabilirdi. Hatta ülkemize çok büyük zararlar verebilirdi. Osman Başkan:
‘Böyle münferit ve sorumsuz hareketlere devam edilecekse beni bu görevden bağışlayınız’ diye samimi bir istekte bulundu.
Bu, sinsi bir hesap işiydi. Güya burada kazanacakları başarı, istifa edip ayrıldıkları teşkilata yeniden dönmek için bir basamak olacaktı.”
Taşeronlar
Bu arada Gündeş, isim ve ayrıntı vermeden Abdullah Çatlı ve arkadaşlarının ASALA’ya karşı eylemlerde kullanılmaları olayına da değiniyor. MİT içinde istihdam edilen “bir grup taşeron”un Fransa’ya gidip ASALA’ya karşı 40 kadar eylem düzenlediklerini söylüyor.
Abdullah Amca’nın kuşu uçtu
Abdi İpekçi‘nin katili Mehmet Ali Ağca‘nın Maltepe Askeri Cezaevi’nden kaçırılışı, aradan 31 yıl geçtiği halde hâlâ tartışılıyor. Hâlâ yeni tanıklıklar ortaya çıkıyor.
Gündeş‘in anılarında da bu konuda önemli bir ayrıntı var. Kitaptaki anlatımdan, MİT’in bir kuşku üzerine Maltepe’de görevli bir astsubayı dinlemeye aldığı anlaşılıyor.
Kitapta ismi verilmeyen bu astsubay, Ağca‘nın kaçırıldığı gece nöbetçi olan Yusuf Hududi...
Hududi’nin bir telefon konuşmasının değerlendirmesinden Ağca’nın hapishaneden kaçırılacağı anlaşılıyor. Sonrasını Gündeş şöyle anlatıyor:
“Telefon görüşmesinin metni ve başkanlık değerlendirmesini içeren bilgi raporu, Bölge Başkan Yardımcısı emekli Albay Cevat tarafından ivedilikle İstanbul Sıkıyönetim Savcısı Hava Hâkim Albay Nevzat Beygo’ya bizzat teslim edildi.”
Gündeş bu uyarı üzerine Sıkıyönetim Komutanı Org. Necdet Üruğ’un “çok üstün güvenlik önlemleri” aldırdığını söylüyor.
Ancak bir süre sonra Maltepe Askeri Cezaevi’nde aynı astsubaya gelen bir telefon görüşmesinde şu cümleler kaydediliyor:
“Abdullah Amca’nın kuşu yuvadan uçtu; yarın sabah meydana çıkacak.”
MİT, bu konuşmadan “kaçan kuş”un Ağca olduğunu anlıyor.
Nitekim sabah yoklamasında Ağca’nın kaçtığı anlaşılıyor.
Şeytani bir plan yapıyorlar
Akıl alır gibi değil:
MİT, Ağca‘nın kaçırılacağını günler öncesinden bir telefon dinlemesinden öğreniyor. Kimin kaçıracağına kadar bildiriyor.
Ancak yine de kaçırma önlenemiyor.
Kitabı okuduktan sonra Nuri Gündeş‘i aradım.
“Bu nasıl mümkün olabilir? Siz kimi sorumlu tutuyorsunuz” diye sordum.
“Samimi olarak söyleyeyim; ortada bir sorumlu veya hata yok, şeytani bir plan var. Üruğ Paşa çok önlem aldı, ama o kadar güzel bir plan yapılmış ki, engellenemedi” dedi.
“Güzel plan”dan kasıt, orada askerliğini yapan Bünyamin Yılmaz adlı erin Ağca‘ya er üniforması giydirip nöbetçilere parolayı söyleyerek kaçırmasıydı.
Telefonda bahsi geçen “Abdullah Amca“ ise, ülkücülerin avukatıydı.
MİT, ‘kuş’un peşinde
Gündeş sonrasını şöyle anlatıyor:
“Org. Üruğ telefonla Başkan’ı aradı. Çok üzgündü. Ağca’nın cezaevinden kaçtığını söyledi. Bu, onun için bir onur meselesiydi. Mutlaka Ağca’yı bulmak gerektiğini belirtiyordu. MİT merkezine iki hâkim yüzbaşı göndereceğini, bunlarla işbirliği yaparak bu işin mutlaka çözülmesini istiyordu.
“12 Mart döneminde bu kabil faaliyetlerde sorguların Bölge Başkanlığı bünyesinde yapılmasının MİT içinde yarattığı yıpratıcı etkilerden sıyrılabilmek için Üruğ Paşa’dan tensip edildiği takdirde karargâh dışında bir yerde sorgulama yapılması ricasında bulunuldu.
“Paşa hemen emir verdi. Sorgulama 66. Tümen’de yapılacaktı. Konuyu en iyi bilen şube elemanı ile sorgu tekniğine sahip iki memur, iki hâkim yüzbaşı ile 66. Tümen’e gönderildi.”
Askeri başsavcının itirazı
Gündeş, kitapta bu ekibin Bünyamin Yılmaz’ı sorguya aldığını, fakat Yılmaz çözülmeye başladığı sırada 1. Ordu Sıkıyönetim Komutanlığı Başsavcısı Hâkim Albay Refik Kara’nın sorgu yerine gelip MİT’ten iki kişiyi görünce “Benim hukuk anlayışım MİT ile birlikte sorgu yapılmasına engeldir“ diyerek tepki gösterdiğini anlatıyor.
MİT sorgucularının bu uyarı üzerine odayı terk ettiklerini, bunun da zaman kaybına yol açtığını, Ağca’nın bu arada bölge dışına kaçtığını söylüyor.
Böylece “Ağca muamması”nda söz sırası yeniden dönemin askeri savcılarına geçiyor. | | |
|
Eğitimde Devrim Andımız ve İstiklal Marşı Zorunlu Olmaktan Çıkarılıyor.
EğitimGazetesi.com tarih 01.02.2011, 23:27 (UTC) | |
Milli Eğitim Şûrası'nın 4'üncü gününde, tartışılacak kararlar alındı. 8 yıllık kesintisiz eğitim 13 yıla uzatılırken, öğrencilerin sabahları okuduğu "Andımız" ve "istiklal Marşı" zorunlu olmaktan çıkarıldı. 8. sınıfta yapılan Sbs'nin de uzun vadede kaldırılması için çalışma başlatıldı.
Milli Eğitim Şûrası'ndan, 8 yıllık kesintisiz eğitimi delecek bir karar çıktı. Zorunlu eğitim; 1 yıl okul öncesi eğitim, 4 yıl temel eğitim, 4 yıl yönlendirme ve ortaöğretime hazırlık eğitimi, 4 yıl ortaöğretim olmak üzere 13 yıl olacak şekilde belirlendi. Bu süreçle, kapatılan imam hatip liselerinin ortaokul kısımlarının yeniden açılması sağlandı.
11 YAŞA iMAM HATiP YOLU
Eğitim Bir-Sen Genel Başkanı Ahmet Gündoğdu'nun eğitim sürelerine ilişkin "1 yıl okul öncesi eğitim, 4 yıl temel eğitim, 4 yıl yönlendirme ve ortaöğretime hazırlık eğitimi, 4 yıl ortaöğretim olmak üzere zorunlu eğitim 13 yıl olsun" önerisi alkışlar ile genel kuruldan geçti. Kabul gören öneriye göre aileler, ilköğretim 5. sınıftan mezun olan öğrenciyi ister meslek lisesine, ister genel liseye, ister imam hatip lisesine gönderebilecek.
DiN DERSi 1. SıNıFA iNDi
Din kültürü ve ahlak bilgisi dersinin çoğulcu bir anlayışla tüm öğretim kurumlarında daha etkin olarak okutulması önerisi de kurul gündemine getirildi. Alevilerin din dersinden muaf olma isteği, bu önerinin kabulü ile rafa kalkmış oldu. Eğitim Bir-Sen Genel Başkanı Ahmet Gündoğdu'nun "din dersinin ilk ve ortaöğretimin tüm sınıflarında daha etkin olarak okutulması" önerisi kabul gördü. Böylece ilköğretim 4. sınıfta okutulmaya başlanan din dersinin birinci sınıfa kadar indirilmesi gündemde. "Din dersi seçmeli olsun" önerisi de kabul edildi. Şûrada öğretmenler, törenlerin rutin ve zoraki katılımdan çıkarılmasını önerdi.
'iSTiKLAL MARŞı KALKSıN'
Kabul gören maddenin oylanarak şûranın raporunda yer alması durumunda, öğrencilerin sabahları okuduğu Andımız ve istiklal Marşı da zorunlu olmaktan çıkacak. Madde şöyle: "Törenler ve toplantılar; paylaşma, bütünleşme, denetim ve kontrol mekanizmaları olup okul yönetimi tarafından kültürü etkileme, değiştirme ve yeni değerlerin paylaşılması amacıyla rutin ve zoraki katılıma dayalı etkinlikler olmaktan çıkarılıp yoğun olarak ortak duygu ve değerlerin paylaşımını sağlayacak şekilde düzenlenmelidir."
Sbs KALKACAK
Öğretmenler, ortaöğretime geçişte sınav sistemi yerine okul başarısının geçerli olması gerektiği görüşünde birleşti. Öneri genel kurul tarafından benimsendiği için 8. sınıf sonunda yapılan "Seviye Belirleme Sınavı"nın uzun vadede kaldırılması için çalışma başlatılacak.
DiNE BRANŞ ÖĞRETMENi
Din kültürü ve ahlak bilgisi dersi ile milli güvenlik derslerine branş öğretmenlerinin girilmesi önerisi kabul edildi. Bazı okullarda imamlar din derslerine giriyordu. | | |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
Hayat baştan sona doğru yaşanır fakat sondan başa doğru anlaşılır...! KİERKEGAARD |
|
|
|
|
|
|
|
Kadraj |
|
|
|
|
|
|
-http://www.adkf.org/
-http://www.ileri2000.org/
-http://mrspak.blogcu.com/che-guevara-nin-hayati-ve-siirleri/142630
-http://www.turk-che.org/
-http://www.facebook.com/nedim.senere.destek?ref=ts&sk=wall
-http://www.facebook.com/BEKIRCOSKUNveYAZILARI?v=info
-http://www.facebook.com/pages/Y%C4%B1lmaz-%C3%96zdil/129468367086218?sk=wall
-http://www.facebook.com/tsaylan
-http://www.odatv.com/
-http://www.facebook.com/odatv
-http://www.facebook.com/arenahaber
-http://www.starhaber.com.tr/
-www.okanbayulgenshow.tripod.com
-www.okanbayulgen.com
-http://www.yazaroku.com/yazar/bekir-coskun/463.aspx?
-http://www.facebook.com/BEKIRCOSKUNveYAZILARI
-www.mesutyar.com
-http://www.yazarx.com/YazarDetay.aspx?YazarID=2405
-www.metinuca.com.tr
-http://www.ider.org/index.php/letiim
-http://www.araguler.com.tr/
-http://www.belgeselfotograf.com/aid=23.phtml
-http://www.fotografya.gen.tr/issue-7/caral.html |
|
|
|
|